|
16
/ 22 |
|
Akıncılar
Serhad
kulu grubunun en önemli birliğini akıncılar teşkil ederdi. Müslüman
Türklerden meydana getirilen hafif süvari kuvvetlerine verilen bu
isim, 500 sene sonra Avrupa'da "komando" olarak ortaya
çıkacaktır.
Serhad denilen hudud boylarında bulunan akıncılar, fevkalade disiplinli
bir teşkilâta sahiptiler. Bunlar, atlarla düşman içlerine kadar
sokulur, gerek bizzat gördükleri, gerekse düşmandan elde edilen
esirler vâsıtasıyla öğrendikleri bilgileri değerlendirerek önemli
bir istihbarat ağı kurmuşlardı. Öncü kuvvetler oldukları için, ordunun
keşif hizmetlerini görüyorlardı. Bundan başka onlar, düşman topraklarındaki
araziyi tedkik ederek orduya yol açıyorlardı. Çok seri hareket ettikleri
için, düşmanın pusu kurmasına imkan vermiyorlardı. Ayrıca ordunun
geçeceği yerlerdeki mahsûlü korumak suretiyle ekonomik bir fayda
da sağlıyorlardı. Akıncılar, esir almak suretiyle bölgede bulunan
nehirlerin geçit yerlerini de öğreniyordu. Bunun içindir ki akıncılar,
esas ordudan dört beş gün daha ileride bulunurlardı. Günümüzün motorize
birlikleri gibi pek seri ve sür'atli hareket ettikleri için, düşmana
karşı dehşet saçar ve onların maneviyatı üzerinde çok etkin psikolojik
tesirde bulunurlardı.
İslâmî şuurdan kaynaklanan bir ruha sahip olan
akıncıların, ordunun başarısı için yaptıkları akınlarda, pekçok
esir aldıkları bir gerçektir. Akıncı anlayışına göre savaşmak (cihad
yapmak) hem dinî hem de millî bir vazifedir.
Hafif süvari birlikleri olduklarından, düşman kale ve ordusu üzerine
varmayan akıncılar, ordu için yollan açıyorlardı. Bu yolların birkaç
yönden açılması gerekiyordu. Ordunun hedefi olan ülke, hem maddî
hem de manevî bir şekilde yıpratılmalı idi. Düşmanın , maddî güç
kaynaklari yok edilmeli, ekonomisi ile ordusu hırpalanmalı idi.
Halka korku salıp onların manevî güçlerini kırmak gerekiyordu. Elde
edilmesi mümkün olan her türlü gizli bilgi elde edilmeliydi. Akınclıarın
açtıkları bu yol ve verdikleri hizmetten sonra, Padişah veya Serdar-ı
Ekrem asıl ordu ile gelip harp ederlerdi.
Akıncılar
içinde devşirme yoktur. Bu sınıfa, Arnavut ve Boşnak gibi, Osmanlılar
vasıtasıyla Müslüman olanlar da alınmazdı. Akıncı olabilmek için
Osmanlı Türkü olmak gerekiyordu. akıncı beylerinin çoğu, Osman Gazi'nin
arkadaşları olan maruf komutanların çocuklarıdır. Akıncı beyleri,
istediklerini ocağa alır, istemediklerini de almazlardı. Bu konuda
Divan onları tamamıyla serbest bırakmıştı. Bu yüzden Divan, onların
bu tasarruflarına karışmazdı. Akıncı ocağı beyleri, geniş bir yetkiye
sahip ve doğrudan doğruya padişahtan emir alan kimselerdi.
Büyük bir kısmı, Avrupa ve Balkan halkl- arının
dillerini çok iyi biliyordu. Bu sebeple sınırların ötesinde kendilerine
bağlı birçok ajanları vardı. Bu ajanlar sayesinde akıncılar, Orta
Avrupa ve ötesi hakkında günlük bilgileri elde edebiliyorlardı.
Bu şekilde hareket etmek, onlar için bir zorunluluktu. Aksi takdirde
girişecekleri akın bir felaketle sonuçlanabilirdi.
Her biri ayrı bir komutana bağlı bulunan akıncı birlikleri, ayrı
ayrı yerlerde ikamet ediyorlardı. On kişılik akıncı birliğinin komutanına
onbaşı, yüz kişilik birlik komutanına yüzbaşı, bin kişilik birliğin
komutanına da binbaşı deniyordu. Bütün bunların üstünde de "Akıncıbeyi"
denilen akıncı komutanı vardi ki, buna akıncı sancakbeyi denirdi.
Düşman ülkesine yapılan bir akının, akın adım
alabilmesi için o taarruzun akıncı komutanlarının emrinde olması
lazımdı. Akıncı komutanı kendisi sefere istirak etmez, gönderdiği
birlik te 100 veya daha fazla kişiden meydana geliyorsa buna "Haramîlik",
100 kişiden daha az ise buna da "Çete" denirdi. Hazar
zamanında (harb olmadığı zaman) akıncılar, kendi iş ve talimleri
ile meşgul olurlardı. Düşman ülkesine yapılan akınlar, gelişiigüzel
değil, bir plan ve program dahilinde olurdu.
|
16
/ 22 |
|
|